Canımın Kıymıkları

Canımın Kıymıkları

Hayat bir oyun alanı oldu olalı, her şey rayından çıktı...

Ne zaman canım sıkılsa, kalbimdeki sızılarla oynuyorum. Terbiye edilmesi gereken arsız bir çocuk gibi, morartana kadar buruyorum etlerini.

Ama...

Zamanlama çok önemli…

Kahkahanın en şuh yerinde, gamzelerin çiçeğe durmaya başladığı zaman kırıyorum ki belini umutlarımın, bir daha yeşeremesin -o umutların- malum yerleri.

Neden mi böyleyim...

Sebebini sormayın, sebebini Tanrı’nın bildiğinden bile emin değilim ki.

Zihnimde acıya dair beklentilerim yüksek. Geceyi aydınlatan havai fişeklerle, yıldırım düşmüş gibi irkiltmeli beni.

Daha azı mı, yapmayın allah aşkına, kim ister ki daha azını, her şeyin en çoğu, en iyisi değil mi…

Kaçmak isteği değil bu bendeki, sadece yorgunum...

Bir tabut düşlüyorum, hayatımı tamamiyle yutmuş. Karanlığın koynunda kendimden geçmişken, ruhuma sunulan bu eşsiz ziyafetin tadına varabileceğim, tahta bir tabut...

İçinde sere serpe yayıldığım tabutun çivilerini söküp, dişlerimin arasına sıkışmış hayallerimi birer birer söküp temizliyorum. Yan yana ve tek sıra halinde diziyorum cesetlerini. Öyle aciz ve öyle çaresiz görünüyorlar ki, içimde onlara karşı tek hissedebildiğim duygu, olsa olsa çokça tiksinti.

Çokça, çokça ve oldukça fazlasıyla…kocaman bir tiksinti...

Ah hiçbir şeyin ölçülüsü bulmuyor ya beni.

O an, sanki yaratılmış tek hissiyat buymuş da, ben başka bir şey hissetmeyi denemiş, tüm bu çabalara rağmen de hezimete uğramış, sonra hezimeti unutup, başaramamın hakkını vereyim bari der gibi, oluk oluk tiksinti kusuyorum iyi mi…

Ortalık leş, ortalık karışık, ortalık temizlenemeyecek kadar kirli. Her şeyi arkamda bırakıp oradan öylece sıvışmak istiyorum...

Eeee böyle bir pisliği elbet onu yaratan, o biri, temizlemeli.

Bakıyorum kendime...kaçarken...

İzliyorum alevler içinde yanan ayaklarımı...

Kendimden öyle bir uzaklaşıyorum ki, dönmeyi istemek mümkün değil, dönünce de kendimi kendine ait hissetmek imkansız.

Yenildiğim kesin, çünkü milyon yıl geçse de, iliklerime işleyen bu duyguyu içimden silemeyeceğim belli ki.

Sebebini sormayın bana, sebebini Tanrı’nın da bilmediğine artık öyle eminim ki...

Tüm cümlelerim düşüyor sesimden...

Büyük bir sessizlikten hemen öncesini yaşıyor gibiyim...

Ben sustukça fısıltılar giderek yükseliyor. Bozulmayacak bir yemin istiyor melekler benden. Tanrı’nın ismini ağzıma almadan, Tanrı’nın adıyla yemin etmemi istiyorlar.

Bu düzlemde de akıl kalmamış gibi, aklın bittiği yerin bile bedelini ödemek için, ben seçiliyorum iyi mi...

Bakıyorum...görünenin ötesine…

Cehennem boş, cennet ağzıma kadar dolu ve iman kusuyor. Uzaktan bakıyorlar bana acıyan gözlerle, ben de onlara bakıyorum ama bir şey göremiyorum. Öyle karanlık ki durdukları yer, ve öyle hırsla kaplı ki gözleri, gözlerindeki karanlıktan ölesiye korkuyorum. Bu öyle bir korku ki bir daha görmemek için o manzarayı, kendi ellerimle sökmek istiyorum gözlerimi...

Bin terslik var sanki bu işte...

Milyon terslik yok mu hatta söylesenize.. .

Bu kadar ince biz çizgi miydi cennet ile cehennem arası…

Öyle değilse bile, sanırım bir tek ben göremiyorum o ilahi çizgiyi.

Boşluktayım...

Hiçlikteyim…

Kovuldun dediler ama kaçtım aslında o karanlık gözlerden. Yine de hiçbir pişmanlık yok içimde.

Burası öyle rahat ki, bir yere ait olmama isteği tüm hücrelerime işliyor adeta. Tüm hayatımı kaplayan o tahta tabut bile, fırlatıyor kalan çivilerini.

Böyle bir hiçliği o bile kaplayamayacağını anlıyor, düşüyor bedenimden, küle çeviriyor her bir hücresini.

Karanlığın içinde isyan eden bir ışık beliriyor. Sanki sesime ses veriyor konuşmadan. En parlak yıldız bu, son kez uzatıyor kuzeyden ellerini…

En parlak yıldız artık yönsüz. O bile bir yere ait olmak istemiyor. Sadece parlamak istiyor son bir defa daha. Kendiyle beraber tüm yönleri de alıp gidiyor o boşluğa, ardında bana bırakıyor sonsuz uykusunu.

Ben mi başlattım bu kaosu…

Bana yazılan son muydu her şeyi peşinden sürükleyen o boşluğa.

İyi ki bedeller yok artık...

Bedeller duruyor olsaydı eğer hala, milyon tane ömür yaşasam ödeyemezdim borcumu.

İyi ki diyorum, iyi ki, bir hiç olarak kalmışım ve iyi ki, ait olmamışım hiç bir masala…

Yoksa yalanlardan mutlu sonlar yazılırdı benim de alnıma.

Hayat bir oyun alanı, masallar tahta bir tabut. Hangisinde huzurlu bir uyku, bulacaktı ki zaten insanı...

Olsun...

Böyle vazgeçmek herkese nasip olmaz.

Hele hele böyle anlı şanlı yenilmeler…

Evet, ben hepsine gönüllü oldum.

Ama...

Sebebini sormayın, sebeplerin hepsi zaten bir oyalama değil miydi...

Oyalanırken, oyun bitti iyi mi...

30 Ocak 2024 4-5 dakika 96 denemesi var.
Beğenenler (5)
Yorumlar