Tarihteki İnançların ve Umutların Egosu

Tapınma ihtiyacı korkunun beslediği. Merhamet vicdanımızın semeri. Dua, hayvanlara bile bir oba, bir çiftlik, kaldı ki zihnin ve gönlün en büyük ihtiyacı. Beddua, sanki her canlının hakkı. Lakin insan, bilinmezin tek sesi.

Şamanların ve dervişlerin yoğurduğu bir kültür adası Anadolu, dünyadan ayrılması imkansız. Tarihin bağrında bir kesişim alanı, Ön Asya, Ön Avrupa, Üst Afrika, Alt Kuzey. Neresinden baktığınıza bağlı haritanın.

Bir vadi değil lakin, bir vatan. Fergana vadisiyle karıştıramam. Fergana vadisi aynı Almanya ile Fransa arasındaki kömür yataklarının çağrışımı gibi patlamaya hazır bir bomba. Ve Amerika; öncelikle Avrupalı krallarının ve Hristiyan ve Katolik Vatikanın belki de kökünde Roma’nın zulmünden kaçan ekseriyetle Avrupanın fakirine belki ayak takımına ve İskandinavyanın soğuk ikliminden yorulmuşların kaçtığı bir umut gibi gözüken yeni kıta. İspanya ve Portekizli denizcilerin Hinde ulaşmak için aradığı yeni yolların varış noktası.

Tarihi değiştiren göçlerin hikayesi, kralların, padişahların hükmetme arzusu. Kutsalların hengamesi. Kavimler göçünden habersiz İnkaların, Azteklerin ve Kızılderililerin haberdar olmadığı Asya, Avrupa ve Afrikanın keşmekeşinde yükselen medeniyetlerin karanlığı. İndus vadisinde büyüyen uygarlıkların sıkışmışlığı günümüzde. Hindin Çinin suskunluğu sanki fırtınaya gebe.

Tanrıların düellosuna şahit milyarca kemik ve taş ve kan kuruluğu vicdanlarımızın kuruluğunun resmi. Kaya gibi sert, çelik gibi parlak, granit gibi geçilmesi zor bir duvar artık zihinlerimiz.

Lakin robotlar yapay zekalarıyla geliyor naber :)) Feleği şaşmış zihinlerin görsel doygunluğu bir çağın tam kırılma noktası.

Zaten belli olan sonlar, ya öyle ya böyle? Ya da büyük sarılış ve büyük birlik tarihte hiç görülmemiş ve yaşanmamış uygarlık parıltısı.

Ve Türkün Yada taşı inancı, Göktengri töresi. Hedef Turan.

Siyonizm 3 bin yıllık bir dürtü, bir ideal, bir savrukluk. Mısır Firavunlar beldesi, o bölgedeki ilk Tek Tanrılığı savunanın bir Firavunun olduğunu duydunuz mu? Arabistan putların memleketi, Beş Hilal Bölgesi son üç dinin doğuş zamanları, Enok anlatıları Tevrata, İncile ve Kurana alınmayanlar. Ve denizden gelenler, taşlara resmi çizilenler, ve gökten inenler, daha dünyanın çözemediği bir antik tarih, mitler, teknolojiler,gizlenen gerçekler. Kayıp değil batık kıta efsaneleri, Mu’lar, Atlantisler.. Ve antik tarihi de kendi inançlarına göre anlatmaya çalışan yapılar. Hak ve Batıl diye, kara ve ak diye bölenler.

Benim şahsen en zoruma giden; bedenime hakimiyet kuramamam, ya sizin. Dişteki kanal tedavisinde sinirler alınır ve diş ağrısı çekmezsiniz artık, zihne uyarıcı olarak koşmaz adını bilmediğim maddeler, içimdeki benden habersiz yaşayan, ne demeliyim, organelcikler. Trt’de bir zaman yayınlanan ve sonradan kaldırılan veya yasaklanan bir çizgi film vardı, bedenimizin içinde yaşayanların diyalogları ve bedenin herhangi bir olaya tepkisini anlatıyordu çizgi filmde. Genel Kültür İnancımıza ters düştüğü için kaldırıldığı duymuştum veya okumuştum. Yani ben isterdim ki, tırnaklarımın uzayıp uzamamasını kontrol edebileyim veya kıllarımın, saçlarımın. Daha mümkün olmadı bu egemenlik ve olacağa da benzemiyor benim yaşam serüvenimde. Ve zihnin ile ruhun bilinmezliği ve çözülmezliği tiz  çözüle. Şimdi demeyin ki ruhun ağırlığı ölçüldü, kaç gram dediler.

Ve dünya suyun dördüncü halini daha yeni keşfetti kuantum dünyasında. Katı sıvı gaz değil artık  sadece ve dünya üzerindeki en eski suyun 4 milyar 571 milyon yıllık olduğu anlaşıldı.

Maddeye hükmeden dünyaya da hükmediyor. Zekaya hükmeden hem canlıya hem de dünyaya hükmedecek sanki.

Lise ikideyim, ergenlik yavaş yavaş geride kalmış lakin yine de çocukluklar devam eder. Teneffüste itişip kakışmışız anlaşılan, zil çalmış oturmuşuz sıralara, arka sıradaki arkadaşım hala vurup duruyor kafama defter veya kitapla, lan oğlum tamam hoca gelecek, yok dinlemiyor, bu arada öğretmen zili de çalmış, bir viske daha vuruyor kafama, ya hu artık nasıl sinirlendiysem,dönmüşüm bir yumruk koymuşum gözünün üstüne, … yarım saat sonra hastanedeyiz. Geçen epey güldük bu olaya.

Lakin artık ölümü özlemeye de başlamışız deli gibi sanki aradan geçen 25 yıllardan sonra. Yine de bir şekilde yaşıyor insan.

Ve düşündükçe şu kış günü, ekranlardan gözümüze yansıyan yansıtılan 40 yıllık çatışmalarda, savaşlardaki zulümleri. Tarih kitapları veya 1. ve 2 . dünya savaşlarının belgeselleri ne ki. Sihirli bir değneğimiz maalesef yok, elimizden gelen sadece klavyelenmek. Bazı farkındalıklar oluşturmaya çalışrken dışlanmak, kovulmak, hakaret edilmek. Olsun ne gam, zaten ölüm tarihimi yavaş yavaş programlamaya başladım.

Şimdi diyecek ki ne zaman dine sallamayaca başlayacak, der mi der, derler. Tam bir hafakanlık bu çağ ve etkileşimleri.

Kodlar dünyasına hiç giremedim şiirden başımı kaldırıp. Keşke şiir dünyasına hiç bulaşmasaydım, tam bir tımarhanelik. Bilgisayar sistemlerinin temeli iki kodlu, 0 ve 1 üzerine kurulu klavyeyle yaptıklarımız, Mouse ile takip ettiklerimiz, mesafeleri kısaltıp görüntülü, görüntüsüz konuştuğumuz, bir düğmeyle su borularına su verip kestiğimiz, bir kapıyı açıp kapadığımız, bir füzeyi etkin hale getirdiğimiz, kuşları hayvanları cipleyip navigasyonda an ve an hareketlerini kaydettiğimiz, tavukların ve balinaların seslerinin çevrilmesine de ramak kalmışken, çoktan insanın kadim dostu köpeklerin robot haline çevirip artık demir ve çeliği canlandırmaya durduğumuz bir çağdayız. Neyini  düşünesin ki Tanrının? 

Dna’mız ise; adenin timin guanin stiozinlerle kodlanmış şimdilik bildiğimiz. Galiba ıskaladım, benim neden aklımda 6 kod kalmış. Şimdi error verdi yazım. 2’li kod ile 6’lı kod ve sarmalları arasında kaldık diyecekken yakında 4’lü kodla çalışmaya başla dememiz neyi değiştirir dünyada diye soracaktım. Olmadı.

Dünyanın fethetmediği bir Kutup daireleri kaldı bir de yakın gezegenler. Önce aşırı zenginler ve şanslı aileler göç edecek dünyadan. Kutup daireleri ikinci dünya savaşından beri araştırılıyor. Dünyanın tüm hengamesinden uzakta, ben diyeyim 1000 sen de 5 bin nüfusa yaklaşıyor. Ya hu bu insanların derdi ne de sıfırın altında bilmem kaç derece uğraşıp didiniyorlar.

Dünya ilim ve kültür mirasını ne kadar yakından takip ediyoruz. Ulan ne işimize yarayacak bu takip etmemiz. Hiçbir boka yaramıyor ki.

Oturup İki Leyla Mecnun şiiri yazsak ya, oturup iki siyasi ve dini atar yapsak ya… Neyim eksik lan benim daha piyasaya sürülmemiş küfür icat edenlerden. Moloz inançlı insanlardan bıhtım be abi vallah bıhtım.

Bir Şaman belgeselinde aklımdan çıkmayan bir ifade duydum; Türk Tanrı ile istişare eder, Arap ise Tanrıya veya Allah’a kulluk eder demişti Şamanın biri. Bunun demesinin nedeni; Orta Asya kültür inancıyla çöl veya beş hilal bölgesinin inançları karşılaştırması idi. Lakin şimdi ilimde bilimde teknikte ve ideal olan inançta en önde olan inançlar kimin inancı, Çinlilerin mi, Hintlilerin mi, Abd, Rus ve Ab’nin mi? Dünya ekonomisi yardım edin yardım edin diye çığlık çığlığa kalmış bizim uğraştığımız konular ise; incir çekirdeğini doldurmayan gündelik siyasi atar ve giderler. Ya hu nasıl bir neslin yönetimine düştük abi anlaşılır gibi değil .

Zamanı okuyamayan liderler uluslarının, milletlerinin veya kabilelerinin köleleşmesine engel olamadığı gibi bu gidişe bir de yardım eder.

Ülkemizden son 10 yılda çıkan yabancı sermaye geri dönmedi ve hala da çıkıyor. Cazibe merkezi olmayı unuttuk bari elimizdekileri kaçırmasak bu hengamede. 1970 veya 80 lerde dünyayı esir alan abd doları da Fed ve Sec’in tüm mühadelelerine rağmen kaosa sürüklenmeye devam ediyor, lakin bu sürüklenme aynı Roma veya Osmanlı imparatorluklarının yıkılması gibi bir süreç içinde ilerliyor. Tarihte hiçbir imparatorluk son savaşını vermeden yıkılmadı. Ve bu yıkılış da umarım 3. Dünya savaşının fitilini canlı kanlı olarak başlatmaz.

Ya hu insan ister istemez konuşuyor iş arasında, lan savaş çıksa ne yaparız, valla diyor ben, arkadaşım; cephede en öne geçer ilk önce ölmeye bakarım diyor. Lakin biz şair kafalılar biliyor ki; bu vatan için ölmek de var lakin ilk vazifen yaşamak ve hayatta kalmaktır. Akdeniz barut fıçısına döndü, Soğuk savaşın etkilerinin tam ortasında kaldık çıktık.

Ey Anadolu Kadını, ya bana yeni bir Atatürk doğur ya da icat et, ya da bir Mete büyüt kucağında.

Leyn Dünyevi, he kurban; olum ne içtin lan sen. Bilmem ki yine sabah ettik düşünürken yazarken. Bu arada kahve içiyorum, sarhoş olup ne internete girerim ne de edebiyat sitelerine. Kahve sarhoşluğu benim ki arada bir de meyve suyu, taze çay demlerim. Lakin bu halle bile zihnim zum gibi. Uzun zamandır ertelediğimiz değişiklikleri yapsak mı nedir hayatımızda. Lakin ne için.

Derler ya hani hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez, sadece gemiyi batırır ya da yalancıktan hedef tayin edip koyunları güder çayırlıkta. Rüzgar hiç koyun güder mi azizim? Vallah koyun ben olunca güdüyor... Meee Meeee 

Şimdi gelelim tavukların lisanları Türkçemize çevrildiğinde kesimhane ve yumurta imalathanelerinde nasıl değişiklikler meydana gelir? Tavuk söyler mi insana, ben şunları şunları yersem en fazla 5 defa yumurtlarım veya 8 defa yumurtlarım veya 3 defa yumurtlarım diye. Edebiyatımızda asırlardır hayvanları konuşturuyor kalemler, ya bu konuşma gerçek olduğu zaman?

Hayvanlar ve insanlar konuşa konuşa yapay zekaya karşı bir cephe mi oluşturur yoksa hayvan, insan ve yapay zeka yeni bir yaşam biçimi ve kültürünün temellerini atmaya mı başlar?

Şimdi bu dünyanın sahir yerlerindeki tapınaklarda, piramitlerde çizilen hayvan başlı insan resimleri gerçek miydi? Ulan nasıl bir dünyada yaşıyoruz biz ve kaç yıl? Benim özetle yazdıklarımı zaten hatmetmiş olacak olan sonraki nesillerim ne beklesin bu dünyadan ya hu? Bunca bilgiyi veya doneyi veya girdiyi nasıl kaldırır yaşam kültürümüz?

Son on yılda diyelim; çocuklarını veya aile büyüklerini, eşini öldürdükten sonra kendini öldüren kaç aile reisi haberi düştü piyasaya? Bu neyin göstergesi ve neden bu bıkkınlık ülkeden, dünyadan ve yaşamaktan?

Yazı başlığıyla konuyu da bağlayamadık iyi mi? 

20 Kasım 2023 9-10 dakika 153 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar