Ruhun Biyopsisi

Ruhun Biyopsisi




Sonsuza dek karanlıkta kalmaktan korkan bir ışık yakma çabasıydı bu. Sen, benim dokundukça küçülen haritam. Ben, o haritada kaybolmaktan zevk alan kör korsan. Biliyor musun, ten bir yalandır. Asıl gerçek, tenin gizlediği o titrek iskeletin içinde saklı. Ve biz, o iskeletlerin soğuk demirine dokunmak için bu fani oyunun tüm kurallarını, çıplak bir cesaretle çiğnedik.

​Şehvet bir eylem değil, tanıdıklıktır. İki yabancının, birbirlerinin en kirli sırlarını anında, gözlerindeki paslı kancalarla sezme sanatı. Senin gözlerinin dibindeki o ateşli keder, benim çoktandır unuttuğum o suçluluk duygusuna el uzattı. Sanki binlerce yıl önce, hiç kimsenin bilmediği kayıp dilde, birbirimize ateşten yeminler etmişiz gibi. O yeminler, şimdi, dudaklarımızın kavuşma hattında zehirli bir bal gibi, kaderi çağırarak akıyor.

​Tam da kırılma noktasıyız felsefenin. Zihin, yasak diyor. Kalpse ölüm.
Ama beden?
Beden inatla, o sonsuz anın peşine düşüyor; zamanın çelik kapılarını kırmak pahasına. Sen, benim geçici Tanrıçam. Ben, senin bir anlık putun. Ve o anın içinde, ruhlarımızı yakan tek bir soru: Varoluş, bu kadar acı verici, bu kadar küstah bir zevk miydi?

​Bak ve uzat elini. Parmaklarının ucunda, yaşayan bir şiir var artık. Her damar, her nabız atışı, kaybedilmiş bir aşkın değil, asla sahip olunamayacak bir geleceğin ritmidir. Ve ben, o ritme kapılırken kulakları kanayan tek dinleyiciyim. Sense bir iç savaşın galibi gibi duruyorsun oysa karşımda; zaferin yorgunluğu ve kaybetmenin şehveti, yenilmiş bir ordu misali tenine sinmiş.

​Romantizm bu mudur?
Birbirimizi en derin kuyularımıza, ışığın olmadığı o mahrem zindana çekmek. O kuyunun dibinde, sadece dokunarak konuşmak, sessizliği bir bıçak gibi kullanmak.

Sen, benim yasa dışı nefesim....
O nefesi aldıkça sistemden biraz daha uzaklaşıyorum, toplumun nefretini içime çekerek. Her öpücük, Tanrı'ya yazılmış  isyan mektubu. Her temas, ölüme karşı kazanılmış ufak zafer. Çünkü biliyoruz ki, bu zevk bittiğinde, geriye kalan tek şey,  ebedi ve soğuk boşluğun kesinlik hissi olacak. Ve biz, o boşluğu arzulayan, ona adanmış tek mahlukuz.

​Hayır, ben sana inanmıyorum. Sen de bana inanma. İnanmak, sadece vasat ruhların sığınağıdır. Bizim gibi uçurum kenarında dans edenler, sadece kendi düşüşümüzün görkemine, o göz kamaştırıcı yıkıma güveniriz. Seni istemek, kendimi kaybetme isteğiydi. Ve seni o kadar derinden kaybettim ki, artık bulunacak bir yerim, geri dönecek bir evim kalmadı. Bu, aşkın en saf, en yıkıcı biçimidir: Gönüllü Tükenmişlik.

​Git.
Oturma odamın zemini artık senin sığınma evin değil; sadece kırık cam parçalarının parladığı bir hatıra müzesi. Oraya, sadece geçici bir krizin gölgesi düştü. Unutma fakat: Vücudunun her kıvrımında, benim yazdığım ama asla bitiremediğim o romanın zehirli satırları gizli. Ve o romanın her okuyucusu, senin kendi yıkımına tanık olacak.

​Bu senin vedan olsun. Benimse, sonsuza dek sürecek başlangıcım; çünkü ben, gidenlerin bıraktığı boşluktan doğanım...


Atlas Atay...




https://youtu.be/eeFkKVeqFL0?si=lQhi4_eOiax0mLx3

16 Kasım 2025 3 şiiri var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 7 dk. önce

    Bazen en yakınlarımın yüzüne haykırmak istiyorum, dilimin ucunda infilak etmeye hazır söyleyemediğim bütün sözcükleri "boom!" havaya uçurmak istiyorum. Ne zamandır da dilime yuva yapmış bu iç kanamalı söz dağarcıkları..."Anne ben ölüyorum!" Diyorum içimden yaklaşık birkaç senedir. "Ben acı çekiyorum görmüyor musunuz?" Görmeniz için otopsi mi yapmamız lãzım çürüyen duygularıma? Mikroskop altında incelememiz mi gerekiyor bütün ağrıyan yanlarımı? Göğsümden pelvise kadar uzanan "Y" şeklindeki boşluğuma kaç santimlik neşter mi vurmam gerekiyor boydan boya illaki tüm patolojik bulguları tasdikleyebilmeniz ve elinize tutuşturmam için körelen hislerimi?

    Dokunursanız, ah bir dokunursanız yumru yumru elinize gelecek o çıkıntılar, dokunmanız yeterli! Ah bir dokunsanız bana! Ben anlatmadan da anlarsınız biliyorum!

    Yazmak da işte tıpkı bir otopsi ve biyopsi gibidir. Cümlelerin iç organlarında patlak veren iltihabı kökünden söker, dna'sını inceler ve titizce dokularını birbirinden ayrıştırırsınız.

    Bu şiir de biraz bunu yapmış, kendini morg masasına yatırıp, narkozsuz kendi biyopsisini en ince detaylarına kadar ustalıkla kesip dikmiş tekrar.

    Güzeldi, okumak keyif verdi diyeceğim ama kulağa tuhaf gelecek şimdi farkındayım. Benim sözüm acısına değil, dilin ustura kesiği anlatımına...

    Teşekkürler sayın Atay...