Bir Taşın Kalbini Kanatanlar

Bir Taşın  Kalbini Kanatanlar

“Üzerimde yorgun bir ömür

Ne ölmeye ne de yaşamaya ikna edebiliyorum onu

Kulaklarımda çocukluktan kalma safsatalar

Ne kadar uğraşsam da söndüremiyorum içime bıraktığı koru.”

İçteki seslerden biri…

Sana anlatacak çok şey var. Hangisinden başlasam bilemiyorum. Nasıl bittiğimi, yeniden nasıl diriltildiğimi, tekrar tekrar -ama diriltilmek adına- nasıl katledildiğimi…

Anlatsam, dinlemek ister miydin beni. Bilirim can sıkıcı konuları dinlemek istemiyor insanlar. Duymaz , görmez, bilmez olmayı tercih ediyorlar.

Taa ki sıra onlara gelene kadar…

Aslında, düşününce tanrıyla birbirimize çok benziyoruz. Aynı çarpıtılmış gerçekler, aynı düzülmüş sistemin içerisinde sıkışıp kalmışız. Her gelen bizim adımıza bir şeyler söyler olmuş ama iş sorumluluk almaya gelince sadece işleri tövbelerle savuşturmuşlar.

Ah ah ne çektik be arkadaş, ne bilen ne de sayan var…

Şaka bir yana denmez artık.

Kanımı akıttınız be, daha ötesi berisi mi var ...

Aslında çoktan çekip gidecektim bu biçimsiz hayattan ama giden olmayı yakıştıramadım kendime. Öyle tarih boyunca anlatılan en büyük günah korkusu falan da değildi beni durduran, yenilginin ağırlığıydı üzerime kaya gibi oturan. Lakin kalan olmak da hep ağır geldi ya bana. Sordum kendime,ortasında bir şeyler yok muydu, bu yaşamak denilen safsatanın...

Ama baktım, ortada bir şeyler yoktu. Belki de, belki de vardı da ayaklarım ortalamak için hayatın çok ucunda kalmıştı. Acaba, dedim sonra, beklemeyi bunun için mi yarattı sevgili tanrım. Yarattı da iyi etti ama, bekleyeni ne beklediğinden haberdar etmeyince bekleyen ne yapsın.

Sonuç ortada...

Bekleye bekleye sonunda kurudum kaldım.

Ah yorgunum öyle bir yorgunum ki, canından bezmiş bir örtü gibi kapanıyor gözlerim. Bir de huysuz ki huysuz sormayın. Kapanmaktan şikayetçi, açılmaktan şikayetçi. Uyutulmaktan şikayetçi, gördüklerinden, sezdiklerinden, olandan, olmayanlar, her şeyden, herkesten…

Bu durum öyle bir hal aldı ki,rüyalarımın bile hayrını göremez oldum. Kıçı açıkta kalmış, bir de o açık kalan yerden en hoyrat rüzgar içine kaçmış gibi,kırıp geçiriyor her gece beni.

Ah kızıl gözlü yılan, ah gözü çıkasıca, yine mi geldin beni ciğerimden sokmaya...

Ee buyur öyleyse ne duruyorsun.

Bazen fazla geliyor insan olmak, başka bir şey olmasaydım diyorum. Taş olsam mesela. Öyle olduğum yerde taş gibi dursam. Onca vahşete taş kesilsem. Kan kırmızıya boyansa da bedenim taşlığımdan hiçbir şey kaybetmesem…

Ama dayanamıyorum. Düşüncesi bile taş kesiyor beni. Taş gibi ufalanıyor içim, tepkisiz kalmak en büyük çaresizlik benim için.

Sonra senaryoyu değiştiriyorum, taş olsam bu coğrafyada diyorum, önce kendi başımı yarardım. Kendimden geçene kadar kendime vurup, öylece taş kesmiş bedenimi boşluğa bırakırdım.

Düşerken de anlardım ki, bu insanları görünce “Taş” olsam çatlardım.

Oysa ,bekleyenin muradına erdiği ,sabredenin ödüllendirildiği ya da tevazu gösterenin el üzerinde tutulduğu bir gerçeklikte yaşamıyor muyuz.

Ben de ne kadar abarttım değil mi.

Yoksa tüm bunlar, bunların hiçbirini yapmayanların bizi kandırmak için uydurduğu cicişler mi...

Tıpkı diğerleri gibi

Tıpkı her şey gibi

Tıpkı adına hayat denilen bu kaypak düzen gibi...

Ah çocuk!

Sen benden güzel masallar bekliyordun, ben sana ateşten bir gömlek bırakıyorum. Her yeri yarım kalmışlıklarla,hüzünle, acıyla kaplı.Seni üzmek gibi bir niyetim yok.

İnan bana!

Tüm bunlar bana atalarının emaneti.Haydi sıra sende, dalgalandır o şanlı bayrağı, durma.

Sistemlerin kurbanı olduk belki de. Asırlardır bitmeyen, bitse de hemen yerine yenisi üretilen sistemlerin. Nasıl düşüneceğini, nasıl tüketeceğini, nasıl rahata ereceğini, nasıl bedel ödeyeceğini ya da hiç ödenmeyeceğini en önemlisi nasıl ruhunu arındıracağını anlatan sistemler.

Önce taraftar topladılar bu sistemler. Sonra o taraftarlar arasında fanatikler yarattılar. Haksız cümleleri bile alkışlamakla görevliydi bu kişiler. Yüzlerinde ifadesiz bir ifade, başka sesleri susturmakla görevlendirildiler. Her yol onlar için olasıydı, kan dökmek için hele, bahaneleri boldu. Sonuç ne oldu. Olan taşlara oldu. Toz oldular, buz oldular, canları yokken kendi kanlarında boğuldular…

Sonra...yok oldular…

Ama diğerleri kaldılar. Onlar kazandılar. Onlar kazdılar taşı toprağı, altında bile can bırakmadılar.

Kaç onlardan, aklın varsa kaç kendini kurtar.

Basit bir oyuncak olduğumuzu anlayan yanım işte tüm bunları sana yazıyor. Belki de korkulan kadar açgözlü değillerdir, di mi.

Olabilir mi…

Belki...

Sadece çocuklarının,çocuklarının,çocuklarının…

büyük evelerinin güzel bahçeleri içindir tüm hırsları. Fazla abartmaya gerek yoktur değil mi…

He ya he diyelim de kavga çıkmasın emi.

Ah ah katlin vaciptir ey insanoğlu!

Sen ki taşı bile toz, tozu bile buz, buzu da tuz yapıp bastın ya yaraya…

Ne gelse müstehaktır senin başına.

İyiler yok mu, ama biz uğraştık diyenleri duyuyorum. Yapacak bir şey yok, çoğunluğun iyiliği için bu sefer de ben sizi harcıyorum.

“ Bir gecenin sabahı

Ya da sabahın geceye benzediği bir an

Hasarı hatırlayan son yanım da öldü

Ve o gün oldu olan

O son taşı da toza dönene kadar kanattım hiç acımadan."

“ içimden taşan başka bir ses”


31 Ekim 2023 4-5 dakika 101 denemesi var.
Beğenenler (9)
Yorumlar (4)
  • 13 ay önce

    Bu kadar mecaza taş olsa canlanırdı;) tanrı da hep mecaz kullanır genelde benzetmelerle süslerdi her sözünü. Bunaklar hırsından nasıl da höykürüyor mikrofonlara. Nasıl da mikrofonu parçalamak istiyor oysa. Lakin taş ufalansa da taştır böbreklerinde toplanır, oysa onlar bağırıp çağırmaya devam eder. Sonra böbrek ağrısı başlar, bu sefer de zulümlerini böbrek organlarını değiştirmek için sağlık üzerine salar, lakin kurtulamayacaklar ciğerleri patlayacak böbrekleri şişecek dişleri altından olsa kürsü merdivenlerinde ayakları takılıp öyle can verecekler kusmuklarında boğulurcasına. Onların ölümü ibretlik olacak … ( Nesildaşım güzel günler dilerim, eksik olmayasın ve eksilmesin kahvelerin )

  • 13 ay önce

    Ne kimse elini taşın altına koyuyor bu bozuk düzende ne de taş olup baş yarabiliyor korku imparatorluğu sayesinde söylenecek o kadar çok şey var ki söylenemeyen en iyisi taş olmak bi o dinliyor içimizdekileri gerçi taş var taşcık var
    gerçekler bile gerçek olmaktan çıktı çünkü büyüklerin uyduruk masalları sayesinde uyku tozu olarak serpiliyor t/b/aşlara :)) Tebrik ve Sevgilerimle Menekşe hanım