Tebessümleri Ayıklanmış Bir Komedya
Suya anlattım içimi…
Dili olmayan, gözü görmeyen, kulağı duymayanlar bilsin istedim derdimi. Uzaklaşmak, böylece daha kolay gelecekti bana. Terk etmek, tüy kadar hafif bir duygu gibi taşınacaktı hatta yakamda.
Oysa ben kalmalara anlam yüklemiştim hep. Şimdi kalmalarımı lanetleyen yüreğime bir özür borçluyum.
Dilim varsa yalvaracağım ona ama yenilgiyi kabul etmeyen tarafım bir türlü konuşmama izin vermiyor, ne yapayım.
Ve elden bir şey gelmiyor, bir komedya yazılıyorum yine yeniden kendime.
Put gibi kesilmiş bedenime, taşlaşmış dillerime ithaf ediyorum.
Ah ömrüm, ben seni harcanasın diye mi yaşadım, senden özür diliyorum.
Hayat sırtıma dokunup geçip gidiyor.
Ben kımıltısız, durgun ve durgun olduğu kadar suskun denize bakıyorum. Kıyısına vuran tüm hırçın dalgalarından arınmış, sakin ve huzurlu gözüküyor.
Özenmek böyle olmalı diyorum, hatta kıskanmak. Ölümüne kıskanç biri oluyorum birden. Keşke diyorum, keşke, bir fırtına kopsa ve bağrından ikiye yarılsa şu koca deniz. Ben de kahkahalar içinde kendimden geçsem.
Biliyorum, bu düşünceler oldukça yakışıksız ama böylesine kaybetmiş olmak kanıma dokunuyor. Acaba, hiç sahip olmadığım bir şey mi ki bu huzur.
Ama olamaz.
Hiç tatmadığı şeyleri özler mi ki insan.
Belli ki bir yerlerde kaybettiğim, deli gibi özlediğim ve ölümüne beklediğim bir hissin yankısı beni böyle kendimden geçiren.
Ah ruhum, nasıl da acizsin, seni böyle rezil olasın diye mi büyüttüm ben…
İyice tükendiğinin farkındayım. Gülücüklerim artık açmıyor yanaklarımda. İçimi sevinçle dolduran onca şeyden birkaç kırıntı kalmış geriye. Artık içimde sadece giderek büyüyen kapkaranlık bir keder kaldı. Sanki yüzyıllardır kapatıldığı o kör karanlık kuyudan biriktirdiği tüm öfkesiyle fırlayıp kurtulacak. Ve öyle bir açlıkla donatılmış olacak ki, tanrı bile onu durdurmaya kalkmayacak.
Ve işte bu kıyamet öyküsü de, böyle bir kederden doğacak…
-SON-
-KEDERLİ SON-
diye sonum yazılacak...
Öylesine yorgunum ki...
Gözlerimi yumsam, yumsam ve bir daha açmak zorunda kalmasam.
Hatta, böyle sımsıkı kilitlenmiş kirpiklerimin arasından yaşasam hayatı. Kirpiklerimden süzülenler kadar taşısam içerlerime karanlığı.
Çok mu vazgeçmiş geldi bu laflar size...
Ama inanın, alev alev yapmaktansa damla damla eriyip gitmek daha iyi gelirdi tükenmiş bir ben’e.
Dilim kırgın, bende denize döküyorum içimi…
Omuzlarıma vurup duran hayattan sıkıldım. Sırtımı döndüm, görmezden geldim yine de beni rahatsız etmekten geri durmuyor. Dikkatimi çekmek için sanki elinden geleni yapıyor. Çocuk kahkahaları, neşeli ve ritmik ayak sesleri, gün, güneş, martılar, hatta gözlerime işleyecek kadar gürültülü bir vapur düdüğü…
Yeter artık diye, bağırmak istiyorum. Bulutları titretecek kadar gür bir sesle, düş yakamdan diye avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum.
Ama…
Yapamıyorum…
Yenilgiyi kabul etmeyen tarafım yine galip geliyor, ben kımıltısız denize bakıp, sadece öylesine iç geçiriyorum. Giderek düşüncelerden arınıyor zihnim, içi boşaltılmış hatta kurumuş bir ağaç kovuğuna dönüyor bedenim. Hafifletmenin de bir ağırlığı varmış meğer, ben benden kalanları öldürdükçe kendi cinayetlerimin ağırlığı altında eziliyorum.
İşte hayatım, diyorum...
Bir komedya daha yazıyorum yine yeni ve sadece kendime…
Ama bu sefer içindeki tüm tebessümleri ayıklıyorum…
-SON-
-SESSİZ SON-
Ve nihayet deniz oluyorum.