Hiçliğin Anatomisi

Çok geç fark ettim...kurtarılmaya değer hiçbir şey kalmadığını hayatımda. 

Sanki bir maceraydı bu; baş döndürücü, baştan çıkarıcı, insanın kanını kaynatan bir macera. 

Insan kaç kere böyle hissedebilirdi ki...kaç kere gerçekten özgür olabilirdi, kobay faresi gibi yaşadığı hayatında.  

Sadece unutmak istemiştim...her şeyi, kendimi, hayatın sınırlarını, zamanı, mekânı....Sadece sonsuzmuş gibi hissetmek, ölümlü pespaye ruhumu...

Hadsizliğimin farkındaydım ama en güzel tarafı umursamamaktı hiçbir şeyi. 

Tanrıcılık oynamak hiçbir şey yaratma egosuna kapılmadan...hatta her şeyi yok etmek pahasına hiç durmamak...

O kapıyı açma dedi aslında iç sesim...açma....

Dinlememek bile güzeldi...

Insan hayatında kaç kere bu şekilde fütursuz, korkusuz olur ki dedi..diğer bir iç ses...

O an anladım içinde birden fazla iç ses vardı...işime geleni dinlemek gibi bir şansım olabileceğini anlamak gibi bir gaflete düşmenin az öncesinde...

O an işte; tam da bu düşünceden az sonra gelen andı işte....yani sonrasında beni derin bir pişmanlığa iten o an...

Açtım o kapıyı ve koştum delice...ölüme acele gitme hevesiyle...koştum kazanmam gereken bir yarışın son yüz metresini tuketircesine...

Koştum beyaz ışığın gövdesini delercesine.

Ve düştüm hiç durmamacasına...

Gerisi mi...

Gerisi tam bir virane...

25 Mart 2020 1-2 dakika 96 denemesi var.
Beğenenler (5)
Yorumlar (3)
  • 4 yıl önce

    İçimizde ki inanç ve de umut tükendiğinde hayatımızda kurtarılacak bir şey yok diye düşünmek insan için en normal olgu ama asıl burada başlıyor zaten her şeye rağmen yaşamak inadı değil mi :)