Korkuluk
Çözülür gözlerimde geçmiş, gelecek ucu yanık bir mektuptur ellerimde. Tutmuyor ayaklarım ama düşemiyorum bile yere.
Bitkinim, hem de çok ama yaşamak değil beni tüketen sadece böylesine kendinden geçmiş bir ruhu taşıyamıyorum artık içimde.
Kaçışını planlayan bir mahkum oldu bedenim. -Hak vermiyor değilim o zavallıya.-
Planı gerçekleşirse eğer aynı anda öleceğim. Çünkü bedenimi özgürlüğe götürecek o yol aynı zamanda benim sonum.
Yine de...
Korkmuyorum. Yanlış anlaşılmasın. Hep bir mücadeleydi hayat zaten. Hep bir karmaşa. Hayatta kalma arzusu değildi zaten beni yaşama bağlayan, ölmeye bile hali kalmamış bir ruhun dinlenme arzusuydu aslında.
Bu yüzden asık suratlı ifadeler ardına saklandım. Bu yüzden her aynaya baktığımda acıması halimle savaştım. Bendim kendine söven o arsız ,ağza alınmayacak kirli cümlelerle kendimi baştan aşağıya kutsadım.
Ama unuttum...
Tanrı’nın yasaklı cümleleriyle kutsarsan kendini onun koynuna asla yatamazsın. Kalırsın dikili bir taş gibi dünyanın ortasında, ölmeye bile hasret kalırsın.
Şimdi kendimi kandırıyorum saplanıp kaldığım bu ıssız tarlanın ortasında. En azından üzerimden eksik olmayan leş yiyicilerin en sevdiği mekanım.
Ne kadar anlatmaya çalışsam da boşuna uğraşıyorum farkındayım.
Beni anlarsa bir korkuluk anlar. Aranızda varsa bir korkuluk lütfen el kaldırsın.
Tarlaya konan korkulukları tenzih ederek demem gerekir ki en azından bir işe yarıyorlar insandan yapılan korkulukların el kaldırması bile mucize Menekşe hanım :) sevgiler
Ölüm ya da ölememe yorgunluğu, korkuluk ve korkuluk niyetine hayatlar...Gelinlik giydirilmiş korkuluk görmüştüm bir defasında. Biz korkularımızı bile düğün tadında yaşıyoruz sanırım...O yüzden ürkütmüyor hiçbir şey artık...Tebrik ederim Menekşe hanım. Hüzün, korku ve anlaşılmak üzerine de olsa şiirseldi sonuna kadar...