Görünenin Öteki Yüzü
Sadece aklımın sınırları içerisinde seni sevebileceğimi sanma.
Daha ötesi de var, ben gördüm...
Sadece aklımın kanatlarıyla uçabileceğimi sanma...
Çok daha fazlası var, ben tattım...
Öylesine bir gün olarak başlamıştı kıyamet. Sıradan insanların, sıradan hayatlarına, sıradışı bir dokunuş yapmıştı tanrının elleri.
İşte o gün aklımın sınırlarını gözümde çok büyüttüğümü öğrendiğim ve
sıradan bir günün sıranın dışına nasıl çıktığını gördüm.
Kırmızıyı nasıl bilirsiniz diye sordum yanımdaki yabancıya. Kıyamet koptuğunda onun da bir kolu kopmuştu.
“Eksiklik” diye bilirim dedi bana.
Bir başka yabancıya döndüm, gözlerinden kanlar akıyordu.
“Karanlık” diye biliyorum dedi o da bana.
Etrafta koşturan onca insanın, bildiği tüm ezberleri bozup, yerine yenilerini koymalarını izledim.
İzlerken düşündüm kendi yenilerimi, kırmızı benim için muhteşem bir gün batımının son vedasının yansımasıdır, dedim.
İzleyen-dim ben, ne kopmuş parçalarıma dualar ediyordum ne de karanlığa gömülen gözlerimle karanlığa lanetler yağdırıyordum.
Benim için zaman çoktan durmuştu. Ben sadece havada süzülüp olanları izliyordum.
Acaba dedim, tanrı her şeyi tekrar tekrar yaratırken her seferinde başka anlamlarla mı kuşattı...
Bundan sonraki yaradılışda kırmızı siyah olarak mı anılacaktı...
O parlak ışığın, derin ve sonsuz bir karanlığa dönüşmesi gibi her şey başka bir şekle mi bürünecekti.
///////
Aklımın sınırlarında tutamıyorum seni tanrım. Deliliğime en yakın yerdesin aklımın. İnce bir çizgi var biliyorum hep ile hiç arasında ama sana bir kere dokunmak için her türlü belayı göze alıyorum.
///////
Sese ihtiyacımız olacak mı bundan sonra...
Onca çığlık,onca dua,nasıl da parçalanıp gitti olmayan gözlerimle gördüm..
Anlamı yoktu hiçbir sözün, anlamların alevler içinde eriyip gitmesine şahit oldum.
Geç kalınmışlıklar dedim, demek ki, çok fazla geç kalınca insan, sahip oldukları da eriyip gidiyor avuçlarında,dedim.
Hala izliyorum. Izleyenim taa ki oyuncu olarak geleceğim zamana kadar. Yosun bağlamış bir kayanın üzerinde kırmızıyı, yakıştığı şekliyle izliyorum. Belki de siyaha bakıyorum ama ben onu kırmızı olarak görüyorum. Hatta üzerinde oturduğum bir kaya bile değildir ben enkaza dönmüş algılarla ancak bu kadarını bilebiliyorum.
Var mıydım öyleyse...hani düşünüp duruyorum ya kendimce...
Bir rivayet vardır hani, ölünce düşünce olmazmış diye...
Şartlar ve ruhsal durumlar gereği birine basit gibi görünen şey bir diğeri için ölüm kalım meselesi olacak kadar ciddiyet taşıyabilir elbet dingin ve huzurlu bir ruhun algılaması ile travmatik bir olguya sahip bir ruhun algılaması ve bakışı elbette farklı olacaktır Kutlarım Menekşe hanım sevgiler